Namazda Tadili Erkan

Tadil-i Erkan; rükûnları düzgün yapmak anlamına gelir. Namazla ilgili bir terim olarak Tadil-i Erkan; rükûnların hakkını vermek, itminan halinde bulunmak, hareketten sonra durmak yahut kalkması eğilmesinden ayrılacak şekilde iki hareket arasında sükunet bulmaktır.
Namazda Tadil-i Erkan; rükûda, rükûdan doğrulmada, secdede iki secde arasındaki oturuşta söz konusu olur. Mesela rükûdan kıyam doğrulurken vücut dimdik bir hale gelmeli ve sükunet bulmalı, en az bir kere "Sübhânallahi'l azîm" (Yüce olan Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim) diyecek kadar ayakta durup sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında bu şekilde bir tespih miktarı durmalıdır. Nitekim Hadîs-i Şerîfte;
"Sizden biri, rükû ve secdelerde belini (tam olarak) doğrultmadıkça namazı yeterli olmaz" buyurudur (Ebu Davud, Salat, 148 )
Diğer bir Hadîs-i Şerîfte de rükû ve secdelerin tadil-i erkana uygun olarak yapılması emredilmekte ve şöyle buyurulmaktadır:
"Rükû ve secdeleri yerine getirin, Allah'a yemin olsun, siz secde ve rükû ettikçe ben arkamda olanları da görüyorum" (Buhari, Eyman, 3).
Tadil-i Erkan İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed'e göre vaciptir. Bu iki ayrı görüşten birincisine göre, tadil-i erkan yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak (iade etmek) gerekir. İkinci görüşe göre ise, Bu durumda yalız sehiv secdesi etmek yeterlidir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha uygundur. Böylece insanlar itilaftan kurtulmuş olur.
Namazdan manevi feyiz ve zevk almak isteyenler, namazda tadil-i erkana riayet ederler, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görürler.
Ebu Hüreyre -radıyallahü anh- 'den rivayet edildiğine göre;
Bir adam mescide gelip rükû ve secdelerinde tadil-i erkana riayet etmeden bir namaz kıldı. Nebi -sallallahü aleyhi ve sellem- de onu gözetliyordu. Adam namazını bitirip geldi, selam verdi ve Rasulullah -sallallahü aleyhi ve sellem- :
"Git tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın." buyurdu.
Adam gidip tekrar kıldı. Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tadil-i erkana riayet edinceye kadar, onu üç defa geri çevirdi.
Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- , bu adama sonunda şöyle demiştir:
"-Namazı kalktığın zaman, güzelce abdest al, sonra kıbleye ve tekbir al, sonra Kur'an'dan bildiğin sonra kolayına gelen bir yeri oku, sonra rükû et ve organların yatışıncaya kadar rükûda kal, sonra başını kaldırarak iyice doğrul! sonra secdeye git ve organların yatışıncaya kadar secde halinde kal, sonra başını kaldır ve organların yatışıncaya kadar otur! sonra tekrar secdeye git ve organların yatışıncaya kadar secde hakinde kal, sonra bütün namazlarda aynen yap." (Müslim, Salat, 45)
Tirmizi'nin rivayetinde şu ifade vardır:
"Bunu yaptığın zaman, namazın tamam olur; eğer bunlardan noksan yaparsan, namazını da noksan yapmış olursun. " (Tirmizi, Mevakit, 110)
Bir gün Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin yanında hırsızlıktan söz edildi, Efendimiz sordu;
"-Hırsızlığın hangi çeşidi daha çirkindir?" Sahabeler:
"-Allah ve Resulü daha iyi bilir. " diye cevap verdiler. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi Efendimiz şöyle buyurdu: "-Hırsızların en kötüsü namazdan çalandır. Yani rükûunu, secdesini, hûşu ve kıraatini tam yapmayarak çalandır. "
"Bu hırsızın eli kesilir mi? " dediler.
Efendimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- de:
"-Bilakis kesilir." Buyurdular, orada hazır bulunanlar güldüler. (Darimi, Salat, 78)
Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- , namaz kılan fakat kıyam rükû ve celsesinin ahkamını yerine getirmeyen birini gördüğünde şöyle buyurmuştu:
"-Eğer bu hal üzere ölürsen, kıyamet gününde sana Ümmet-i Muhammed demezler."
Rükû ve secdeleri düzgün yapılmayan namaza Allah değer vermez. Nitekim Fahr-i Kainat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
"-Altmış sene namaz kıldığı halde bir tanesi kabul olmaz. Çünkü güzel rükû etse de, secdesini güzel etmez. Secdesi düzgün olsa, Rükûu düzgün olmaz."
Zeyd Bin Vehb anlatıyor:
Huzeyfe -radıyallahu anh-namaz kılarken Sücut ve rükûunu yerine getirmeyen bir kimseyi gördü ve onu çağırıp:
" -Ne vakitten beri bu şekilde namaz kılarsın?" dedi. O kimse de:
" -Kırk senedir" dedi. Huzeyfe -radıyallahu anh- Buyurdu ki:
"-Öyleyse sen kırk senedir namaz kılmadın, eğer vefat edersen Muhammed Rasulullah sünneti üzere ölmezsin " (Buhari, Ezan, 119)
Müslüman tadil-i erkana riayet etmeli, namazını acele etmeden ağır ağır, Ruhuna sindirerek, huzur sükun ve hûşu içinde kılmaya çalışmalıdır.




Namazın Farzları Nelerdir?


Namazın Farzları


Namazın farzları on ikidir. Bunların bir kısmı namazdan önce olup namaza hazırlık niteliğindedir. Bunlara "namazın şartları" denir. Bir kısmı da, namaza durunca yapılır ki bunlara da "namazın rükunları" denir.
Namazın Dışındaki Şartlar:
1. Hadesten Taharet: Gözle görülmeyen pisliklerden temizlenmektir. Bu abdest almak, gusletmek, bunların mümkün olmadığı zamanlarda teyemmüm etmekle olur.
2. Necâsetten Taharet: Gözle görülen pisliklerden temizlenmektir. Bu pislikler namaz kılan kimsenin vücudunda, elbisesinde, namaz kılacağı yerde olur.
3. Setrü'l Avret: Örtülmesi gereken yerlerin kapatılması demektir. Erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, kadınlarda ise el, yüz ve ayak dışındaki her yerin örtülmesi gerekir. namazın bir rüknünü eda edecek kadar bir zaman içinde örtülmesi gereken bir organın dörtte biri açılırsa namaz bozulur.
4. İstikbâli Kıble: Namaz kılan kimsenin Kâbe yönüne yönelmesidir. Göğsünü kıbleden (yaklaşık 45 derece) çeviren kimsenin namazı bozulur.
5. Vakit: Farz ve Vacip olan her namaz için belli bir vakit vardır. Namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Vaktinden önce namaz kılınamaz. Özürsüz olarak sonra ya bırakmakta günahtır.
6.Niyet: Kılınacak olan namazın zihnen hatırlanmasıdır. İmamın imâmete, cemaatin da imama uymaya niyetlenmesi gerekir.
Namazın İçindeki Şartlar:
1. İftitah Tekbiri: namaza başlama tekbiridir. Niyetten sonra "Allahu Ekber" deyip eller yukarı kaldırılıp tekbir alınır.
2. Kıyam: Namazda ayakta durmaktır. Gücü yetenler ayakta, yetmeyenler ise gücünün yettiği şekilde namazlarını kılarlar.
3. Kıraat: Namazda Kur'ân okumak demektir. Kıraat kıyamdadır ve en az üç kısa ayet miktarı okunmalıdır.
4. Rükû: Kıraatten sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmekten ibarettir.
5. Sücûd: Rükûdan sonra ayak, diz ve ellerle beraber alnı ve burnu yere koymaktır. Yalnız alnın ve burnun yere değmesi yeterli değildir. Alın yerin sertliğini hissetmelidir. Kalabalık cemaatlerde arka saftakiler ön saftakilerin sırtına secde edebilirler.
6. Kade-i Âhire: Namazın sonunda "et-Tehiyyâtü" duasını okuyacak kadar oturmaktır.

Neden Namaz Kılmalıyız ?

Beden ve ruh sağlığı açısından namaz

Göz merceklerinin dinlenebildiği en rahat mesafe bir buçuk metreye bakmaktır.Göz merceklerimiz ancak kasılmadan bu mesafeyi gördüğü zaman rahatlar.Namaz kılan,secde yerine baktığında göz mercekleri dinlenmektedir.günde kırk rek'at hesabı ile bu dinlenme takriben bir Saat tutar ki,bu nimet göz için bulunmaz bir Sağlık reçetesidir.
Vücudun en çok zahmet çeken organları eklemlerdir.Bunların tümü namaz motifi içinde yıpranmışlıklarını giderir,tam sağlığa kavuşur.Namaz dışında hiçbir hareket rejimi eklemlere böyle bir sağlık sağlamaz.
Ayrıca namazın ibadet disiplini içinde devamlılığı eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.
Kalbin çalışmasında ve duygusal sistemle ilgisinde fevkalade önemli özelliği,elektromanyetik eksenleridir.Namaz hareketleri sırasında bu eksenler en ideal çizgilere gelir.Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik etkiler sonucu göğüs nahiyesinde hissettikleri huzursuzluklara namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmaz.
Namazın ruhi yapımıza getirdiği rahatlamalar
Hiç değilse günde kırk rek'at namazda bir saat dünya telaşının hırçın etkilerinden uzaklaşırız.
Namaz kılanlar namazlarını devam ettirebilmek için,ayet-i kerimenin de emrettiği gibi,aşırılıklardan,dolayısıyla şerlerden uzak kalır.İhtiras ve buna bağlı streslerden de büyük ölçüde kurtulur.
Namaz kılanlarda tevekkül duygusu otomatik olarak gelişir.Ruh hastalıklarında büyük etkisi olan vesvese böylece tahrip imkanı bulamaz.Şüphesiz şeklen de olsa namaz
kılanlar imanın hiç değilse en yüzeyde taktikçisi olduğundan,ruhi yapılarında birbirine zıt kargaşalar yerine sentezini bulmuş rahatlıklar vardır.
NAMAZ VE RUH EĞİTİMİ
Şüphesiz namaz ancak ağırbaşlılık,alçakgönüllülük,yalvarma,yakarma,ve pişmanlık duymadır.Elini kor Allah'ım! Allah'ım! Dersin.kim böyle yapmazsa o bir eksiklik yapmıştır.
Namaz mü'mini ruhen yücelten,onu maddi,manevi kir ve paslardan arındıran fahşâ ve münkerden alıkoyan nefsin ve şeytanın esaretinden kurtaran,kibir,gurur ve bencillik gibi hastalıkları tedavi eden,vakar ve tevazu duygularını artıran mükemmel bir ibadettir.
Namaz mü'mini  katına yükseltip O'na kavuşturan bir mi'râcdır.
Namaz gönülleri ferahlatan,ruhları aydınlatan şifadır.
Namaz fani ve fena olan şu dünyadan,ebedi olan ilahi aleme açılan bir penceredir.
Namaz mü'mini gerçek özgürlüğüne kavuşturan ruhi bir inkılaptır.
Namaz ömür boyu,her türlü hal ve ortamda sürekli devam eden bir sabır eğitimidir.
Namaz günlük hayatın akışını beş kez durdurup düzenleyen,vakti en verimli ve en yararlı bir biçimde kullanmayı sağlayan bir nizamnamesidir.
Namaz mü'minin günlük faaliyetleri hakkında düzenli olarak Rabb'ine hesap vermesini sağlayan bir otokontrol mekanizmasıdır.
Namaz dua,zikir,tevbe,istiğfar,şükür,hamd,tesbih,t enzih gibi ögeleriyle Mü'mini manen eğiten ve olgunlaştıran bir ibadetler bütünüdür.
Namaz Kötülüklerden Arındırır
Namazın,bir mü'minin hayatındaki en önemli etkisi;onu çirkin fena ve kötü olan şeylerden Nâhoş ve yüz kızartıcı davranışlardan uzak tutmasıdır.
Muhakkak namaz,kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçiricidir.(Ankebût:45)
Yalnızca Allah için namaz kılan bir mü'min,Allah'ın haram kıldığı ve münker saydığı şeylerden uzak durmaya ve onlara yaklaşmamaya çalışacaktır.Çünkü namazda bu tür olumsuzlukları bağdaştırmak mümkün değildir;ateşle barutu bir arada tutmak nasıl imkansızsa,namazla fahşâ ve münkerin arasını telif etmek de öylesine imkansızdır.Namaz kılan bir kimse,en azından namaz kıldığı süre içinde bu tür kötülük ve çirkinliklerden uzak kalacak demektir.Bu da,fahşâ ve münkeri tamamen terk etmek için ilk adım sayılır.
Namaz,mü'minin,o ana dek işlediği hata ve günahların farkına varması,bunlardan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunması için ele geçmez bir fırsattır.Böylece,kendi kendini hesaba çekecek,Rabb'inden af ve bağışlanma dileyecektir:
Rabb'imiz! Bizim günahlarımızı bağışla,kötülüklerimizi ört ve birr (iyilik ve ihsan) sahipleriyle beraber canımızı al! (Âl-i İmrân:193).
Namaz kılan mü'min,bir yandan namazını mükemmel hale getirmeye çalışırken,öte yandan da salih amellerde,iyilik ve ihsanlarda bulunarak kötülüklerini örtmeye çalışacaktır:
Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl;çünkü iyilikler (hasenât),kötülükleri giderir.Bu,ibret alanlara bir öğüttür.(Hûd:114)
Rasüllah-sallallâhu aleyhi ve sellem-de,namazın günahlara bir keffaret olduğu ve onları yıkayıp temizlediğini ifade buyurmaktadır:
Hiçbir kimse yoktur ki,abdest alsın ve abdestini güzel yapsın.Sonra namazı kılsın da,o abdest ile kıldığı namazı takip edecek namaz arasındaki günahları onun için mağfiret olunmasın.
Bir keresinde Nebi-aleyhisselem
“Beş vakit namaz kılan,evinin önünde bol miktarda akan tatlı bir suya günde beş defa dalıp yıkanan gibidir.Bu adamda kir namına bir şey kalır mı?”dedi.
Hayır bir şey kalamaz dediler
Rasûlüllah,”Suyun kiri giderdiği gibi,beş vakit namaz da günahları yok eder.”buyurdu.
Namaz,insandaki birtakım olumsuz özellikleri yıkayıp temizlemekle kalmaz.ayrıca ona olumlu ve güzel nitelikler kazandırır:
Namaz mü'mini birr,takva ve ihsan sahibi yapar.Onu sabırlı,olgun,ağırbaşlı ve alçakgönüllü bir insan haline getirir.
Namaz Sabır Eğitimidir
Ey iman edenler! Sabırla ve namazla yardım dileyin! Şüphesiz bu huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.(bakara:45).
Ey iman edenler!Sabırla ve namazla yardım dileyin! Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.(Bakara.153)
Bu âyetlerde sabır ve namaz birlikte zikredilmekte ve böylece bu iki kavram arasındaki sıkı bağlantıya işaret edilmektedir.Gerçekten sabır ve namaz,davetçi mü'minin en belirgin iki hasleti olmalıdır.

Namaz: Dinin Direği Mü’minin Miracı

Bilindiği gibi, Yüce Allah'ı tevhid (bir kabul etmek), O'nun eşsiz varlığını bilip tasdik etmek, farz olan en büyük bir görevidir. Bundan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi namazdır. Namaz, imanın alametidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, müminin miracıdır. Mümin bu namaz sayesinde Yüce Allah'ın manevi huzuruna yükselir, yüce Allah'a yalvararak manevi yakınlığa erer. Mümin için ne yüksek bir şeref!..
     Bütün hak dinler, insanlara namaz kılmalarını emretmişlerdir. Bizim sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz) de, peygamber olarak gönderilişlerinden itibaren namaz kılmakla yükümlü olmuştur. Ancak o zaman, güneşin doğuşundan ve batışından sonra olmak üzere günde iki defa namaz kılınıyordu. Sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz olmuştur. Hazreti Peygamberin miracı ise, sahih kabul edilen rivayete göre, Medine'ye hicretlerinden on sekiz ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesinde olmuştur.
     Kur'an-ı  Kerim'de ve Hadis-i şeriflerde namaza dair birçok emirler ve öğütler vardır. Bütün bunlar, İslam dininde namaza ne kadar büyük önem verildiğini gösterir. Bir ayet-i kerimenin anlamı şöyledir:
     "Ey Resûlüm! Sana vahy olunan Kur'an ayetlerini güzelce oku ve namazı gereği üzere kıl. Gerçekten namaz, edeb ve namusa uygun olmayan şeylerden, çirkin görülen işlerden alıkor. Her halde Yüce Allah'ı zikretmek, her ibadeten daha büyüktür. Yüce Allah bütün yaptıklarını bilir."
      Namaz ibadeti ise, en büyük zikirdir.
     Diğer ibir ayet-i kerimenin anlamı şöyledir:
     "Namazı gereği üzere yerine getiriniz, zekatı veriniz. Nefisleriniz için hayır olarak önceden ne gönderirseniz, onu Yüce Allah yanında (sevab olarak) bulursunuz; asla kaybolmaz. Muhakkak ki, Allah yaptıklarınızı görür."
     Bir hadis-i şerifde;
     "Namaz dinin direğidir." buyurulmuştur.
     Diğer bir hadis-i şerifin anlamı şöyle: " Namaz, kişinin kalbinde bir nurdur; artık sizden içini aydınlatmak dileyen, kalbindeki nurunu arttırmaya çalışsın."
     İşte bütün bu mübarek ayetlerle hadis-i şerifler, namazın Yüce Allah yanında ne kadar büyük ve makbul bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.
     Gerçek şu ki, namaz çok mukaddes bir ibadettir. Namazın faziletlerine nihayet yoktur. Namaz, aklı yerinde olan ve büluğ çağına ermiş bulunan her müslüman için belli vakitlerde yapılması gereken şerefi yüksek farz bir görevdir. Bu önemli farzı yerine getirenler,  Yüce Allah'ın pek büyük ikram ve ihsanlarına kavuşacaklardır. Bunu kasden terk edenler de, azabı çok şiddetli olan Allah'ın acıklı cezasını çekeceklerdir.
     Müslümanlar, henüz yedi yaşına girmiş çocuklarını namaza alıştırmakla görevlidirler. Bu çocuklara ana-babaları ve yetiştiriceleri namaz kılmalarını öğretir ve yaptırırlar. On yaşına bastığı halde namaz kılmayan çocuğa velisi, üç tokattan ziyade olmamak üzere, hafifçe el ile vurur.
     İnsan bir düşünmeli, her an Yüce Allah'ın sayısız nimet ve ihsanlarına kavuşmaktadır. Öyle ikramı bol, merhameti geniş olan yaratıcımızın tükenmeyen lûtüflarına karşı teşekkürde bulunmak gerekmez mi?
     İşte insan, namaz yolu ile şülür borcunu ödemeye, yaratıcısının lûtuf ve nimetlerini tatlı bir dil ile anarak kulluk görevini yerine getirmeye çalışmış olur. Bu bakımdan : "Namaz, şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar." denilmiştir.
     Bununda beraber namaz ruhu temizleyen, kalbi aydınlatan, imanı yüksek duygulardan haberdar eden, insanı kötülüklerden alıkoyan, insanı hayırlara, düşünceye, tevazu ve intizama götüren en güzel bir ibadettir.
     İnsan namaz sayesinde nice günahlardan kurtulur ve Yüce Allah'ın nice ihsan ve ikramlarına kavuşur.
     Namaz, manevi hayattan başka maddi hayata da canlılık verir. İnsanın temizliğine, sağlığına ve intizamla hareket etmesine sebeb olur.
     Sonuç: Namazın meşru kılınmasındaki hikmetler ve yararlar her türlü düşüncenin üstündedir. Fakat bir müslüman namazını yalnız Yüce Allah'ın rızası için kılar, yalnız yaratıcısına şükür ve saygı için kılar. Namazın insana yararı olmadığı düşünülse dahi, yine bunu bir kul görevi bilerek sadece Allah'ın emrine uymak için yerine getirmeye çalışır. Bu kutsal görevin dakikaları, hayatının en mutlu ve neş'eli zamanı olarak kabul eder.
     Doğrusu, geçici hayatın son bulmayacak birçok kazançları ancak namaz sayesinde elde edilir. Namaz ayrılan saatler, sonsuzluk aleminin tükenmez mutluluk günlerini hazırlamış olur

İslamın Şartları Nelerdir?

İslam’ın Şartları

1- Kelime-i şehadet getirmek


[Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü] demek. Manası şudur: 
(Ben şehadet ederim ki, [Yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki] Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed aleyhisselam Onun kulu ve resulüdür.) [Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanmak ve hepsini beğenmek demektir.]

2- Namaz kılmak


Akıl baliğ olmuş yani ergenliğe girmiş akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak çok önemli bir farzdır. Namaz dinin direğidir. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Kılmayanın imanla ölmesi çok zordur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Namaz kılan kıyamette kurtulur, kılmayan perişan olur.)[Taberani]

3- Zekât vermek


Nisap miktarı yani borçlarını düştükten sonra alacaklarıyla beraber elinde 96 gram değerde, para veya ticaret malı olanın kırkta birini zekât vermesi farzdır. Meyve ve tarla mahsulünün de onda birini fakire vermek farzdır. Bu onda bir zekâta da uşur denir. 
(Zekât vermeyene Allahü teâlâ lanet eder.) [Nesai]

4- Oruç tutmak


Ramazan ayında, bir ay oruç tutmak farzdır. Tutmamak büyük günahtır.

5- Hac etmek


Mekke-i mükerreme şehrine gidip gelinceye kadar, geride bıraktığı çoluk-çocuğunu geçindirmeye yetişecek maldan fazla kalan para ile oraya gidip gelebilecek kimsenin, ömründe bir kere, Kâbe-i şerifi tavaf etmesi ve Arafat’ta durması farzdır.

İmanın Şartları Nelerdir?

İmanın şartları (6) altıdır. Bir hadiste Kim bunlardan bir tanesine dahi Allah’ın istediği şekilde iman etmezse mü’min olamaz deniyor.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).
Anlamı : “Ey inananlar! Allah’a, rasulüne, rasulüne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.”  [Nisa: 136]                                       
Allah’a (c.c) imanın geçerli olabilmesi için 6 şartı eksiksiz bir şeklide yerine getirilmelidir.

 Bu şartlar  şöyledir.


Allah’a İman: 

 Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. Yarattıklarının hiçbirine benzemez. Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir. Alemler de, yerde ve gökte yalnız O yasama (kanun koyma) hakkına sahiptir. Bütün ibadetler  yalnızca  O’na yapılır.

Meleklere İman:

 Melekler Allah’ın kullarıdır. Onlarda dişilik ve erkeklik yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Bir an bile Allah’a karşı isyan etmez, günah işlemezler. Devamlı Allah’a ibadet ederler. Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde isimleri zikredilenlere isimleriyle; (Cebrail, Mikail, İsrafil, Malik, Rıdvan gibi) isimleri zikredilmeyenlerin de hepsine birden iman edilmesi gerekir.

Kitaplara İman: 

 Allah katından gelen kitaplara Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle; (Kur’an, Tevrat, İncil, Zebur) zikredilmeyenlere ise genel olarak iman etmek gerekir. Kur’an’ın dışındaki diğer kitaplar tahrif edilmiş olduğu için onlara Allah (c.c) katından geldiği şekliyle iman edilmesi gerekir. Kur’an ise Allah tarafından korunmak suretiyle kıyamete kadar baki kalacak ve yalnızca O’na bağlananlar kıyamet gününde kurtuluşa ereceklerdir.

Nebi ve Rasullere İman: 

Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle, ismi zikredilmeyenlerin ise hepsine birden  iman edilmesi gerekir.

Ahiret gününe İman: 

 Ölüm, hesap, mizan, cennet, cehennem, kabirde azab veya mükafat göreceklerin acı ve lezzeti beden ve ruhlarıyla duyacaklarına ve en önemlisi öldükten sonra dirilmeye iman edilmesi gerekir.

Kaderin Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna İman:

Kadere imanın  geçerli olabilmesi için şu dört şeye mutlaka inanılması gerekir:


  1. Allah’ın ezeli ve kadim ilmine iman etmek. Allah (c.c) ezeli ve kadim olan ilmiyle ne olacağını bildi ve bu ezeli ilmiyle bildiği şeyleri yazdı.
  2. Allah’ın olmasını dilediği şeyin mutlaka olacağına, olmamasını dilediği şeyin mutlaka olmayacağına gökte ve yerde meydana gelen bütün hareketlerin ve sessizliklerin Allah’ın izniyle olduğuna iman etmek.
  3. Allah’ın bütün mahlukatı yarattığına ve kainatın içindeki herşeyin Allah’ın yaratmasıyla ve takdiriyle meydana geldiğine iman etmek.
  4. Hayır ve şer ancak Allah’ın takdiri iledir. Dolayısıyle kendisine isabet eden şerrin  başkasına isabet edebileceği halde kendisine  isabet ettiğini zannetmemek, kendisine isabet eden hayrın bir tesadüf sonucu kendisine isabet ettiğine inanmamak.

Kuruluş @ 2015